“Öğretmen bilginin kaynağıdır.” cümlesi teknolojinin hızlı gelişimi sayesinde yavaş yavaş çürüyor ve belki de algımızda ve geçmiş tecrübelerimizde genel anlamda olumsuz bir ifade gibi görünen “çürüme” kavramı zihinlerimizde bu kez olumlu ve ümit vaadeden bir kavrama dönüşüyor.
Yukarıdaki paragraf ile ilgili bir an düşünüp, ‘‘Hiç olur mu öyle şey? Teknoloji ile öğretmen kıyaslanır mı? Teknoloji öğretmenin verdiği bilgiyi sunabilir mi? Nereye gidiyoruz? Her gün bir şey icat etmeyin yahu!’’ diyeniniz var ise, belki üzüleceksiniz, belki kabullenmek sancılı olacak ama şimdilik her şeyi bir kenara bırakıp bir kez daha düşünmeye davet edeyim sizi. Öncelikle tüm alt yazılardan, tüm ön yıkamalardan ve ön yargı barındırmaya meyilli ne varsa her şeyden arınmaya çalışalım, bu bir. İkincisi burada bahsedilen, teknolojinin gücü ve öğretmenin gücünün kıyaslaması olmasa gerek (derin bir nefes alıp, sakinleşmek ve yazının devamını okumak iyi gelebilir belki), burada tek bahsedilen “salt bilginin” artık sadece öğretici veya öğretmen aracılığı ile değil, teknoloji ve internet aracılığı ile kolay ulaşılabilir hale gelmesi olabilir en sade haliyle.
Bu durumda öğretmenin yerini teknoloji mi alıyor? Asla! Sadece öğretmenin rolü aslında hep olması gereken biçime yani yol göstericiliğe, yani rehberliğe, yani şekillendirmeye ve bununla birlikte “öğrenci merkezli eğitim” tasarlamaya çoktan evrildi, evriliyor. Aslında bu değişim ile birlikte, bazımız yağmurda şemsiyesiz kalmış veya kim bilir belki yıllarca gururla taşıdığımız “bilgi kaynağı” sıfatını akıllı telefona, tablet veya bilgisayara kaptırmanın derin hüznünü yaşıyorken bazımız da “Oh be büyük bir yükü üstümden attım, artık bilgi zaten ulaşılır bir şey ve zaten o bilgiyi de ben keşfetmemiştim, sadece öğrenip, çocuklarıma transfer ediyordum, asıl şimdi düşünmem gereken ben bunu çocuklarıma nasıl etkili bir şekilde aktarıp, işleyebilirim? Onlarla bu macera veya keşif dolu heyecanlı yolculuğa nasıl çıkabilirim? Yanımıza neler almalıyız? Birlikte nasıl el ele verip var olan bilgiyi doğru ve verimli kullanabiliriz? “ seviyesine geçer ki, aslında belki de bilgi kaynağı olma kontenjanında boşalan koltuklar, artık hem biz öğretmenlerin hem de güzel çocukların birlikte senaryolaştırdığı, kapalı gişe oynamaya evrilmiş muhteşem bir film olarak belirebilir oralarda bir yerlerde. Kim bilir? Aslında bu doğrultuda ilerlemeyi mümkün kılabilirsek, kim bilir sorusunun cevabına erişmek hiç de zor olmayacaktır.
Bu durumu aslında çok önemli bir gündem olan pandemi ile birlikte çevrim içine taşınan öğrenme deneyimleri ile örnekleyebiliriz. Birçok meslektaşım şu an için çevrim içi derslerde kullanmak üzere dijital içerikler üretiyor, web üzerinden ulaşılır olan materyaller kullanıyor hatta bir çoğumuzun basılı kitaplarının birebir dijital materyalleri de mevcut. Bunların birçoğu çocuklarımız için de ulaşılır ya da erişilebilir. Peki neden bunlar aktarılırken öğretmen dokunuşuna ihtiyaç duyuluyor? Çünkü bilgi, aktarıcı olmadan, doğru elde süzülüp, işlenmeden öksüz… Çünkü bilgi, öğretmen dokunuşu olmadan, öğretmen eli değmeden sadece ve sadece okunup ezberlenebilecek cümleler, yazılar veya formüller bütünü… Bilgi, sadece ulaşılıp okunduğu zaman gerçek bir kimlik kazanmıyor, bilgi sadece bulunduğu veya görüldüğü zamanda bir işlerlik kazanmıyor ve bu noktada “öğrenmeden” bahsetmemiz mümkün olmuyor. İşte bu mekanikliğin ezberini öğretmen ve öğrenci birlikte bozuyor. İşte bu mekanikliğin duygu, yerine koyma, analiz etme, uygulama ve gerçeklik eksiğini öğrenci ve öğretmen şifreleri birlikte çözerek tamamlıyor. Çünkü çocuk bilgiyi işlerken öğretmen dokunuşu, öğretmen yönlendirmeleri, doğru ve derin sorular ile bilgiyi zihninde ve günlük hayatında olması gereken yere koyuyor, kullanıyor, yapıyor ve yaşıyor. Çocuk bunu yaparken de her verdiği dönüt için bizim, yani öğretmenlerin geri ve hatta ileri bildirimlerimizle bilgiyi kullanılabilir hale getirmeye çabalarken yanında bir rehber ile hareket ediyor. Böylelikle bilgi, türlü dokunuş, şekillendirme ve biçimle cana geliyor, nefes alıyor ve gerçek ve günlük hayatta hak ettiği yeri buluyor.
Şimdi tarafımızı hala belirlemediysek ve ikna olmadıysak ki sorgulamak bile nefis bir başlangıçtır; şapkaları önümüze koyup biraz düşünme zamanı…
Kısaca salt bilgiyi kürsüye çıkıp anlatmak ve üstüne bunu on kere yazdırmak elbisesi üstümüzden sıyrıldı. Birileri bu elbisenin zaten evvel zamanda yokluktan üstümüze giydirildiğini buluverdi ve bize çözüm ortağı oldu doğru yolda ilerleyebilmemiz için. Ve artık nihayetinde hepimiz çıplağız arkadaşlar. Şimdi elimizi çocuklara uzatalım, hep biz dikmeyelim elbiselerimizi, verelim iğneyi ipliği ellerine onlar dokusunlar ilmek ilmek en güzel giysileri. Olur da bir ilmek kaçtığında minik parmakları kalkarsa meraklı gözlerle havaya, biz de düzeltmeye yardım edelim kaçan ilmekleri ve yolumuza devam edelim iyiyi, güzeli ve doğruyu birlikte buluncaya dek…
Malzeme zaten her türlü hazır ve ulaşılır, tek düşünmemiz, tek yapmamız ve işlememiz gereken; o malzemeden neler yapılabilir, o malzemeden çocuklarımız ne üretebilir ve bizlerin minik dokunuşları ve rehberliği ile o malzemeyi ne şekilde hayata taşıyıp bu yolla hayata karışabilirler, işte bunun planını ve tasarımını yapmaktır.
Çocuklar umuttur, çocuklar gelecektir ve öğretmenlik sadece bir meslek değil bir adanmışlık davasıdır. Bu doğrultuda bizlere düşen, bilgiye çocuklarımızla beraber can vermek, hayata geçirilmesine var gücümüzle rehberlik etmek, sevgiyle, sabırla ve şefkatle çocuklarımızın ellerini hiç bırakmadan birlikte öğrenmek ve deneyimlemektir. Bu uzun ve meşakkatli bir yolculuktur ama bir defa adanıldığı ve baş koyulduğunda, çocuklarımız her keşfin sonunda kucağımıza topladıkları meyveleri bırakmaya başladıklarında, merakları beslenerek açtıkları güzel kapılarda biraz yukarı baktığımızda içimize gökyüzünün dolduğunu hissettiğimiz tam o anda ve o uçsuz bucaksız mavilikte her emeğe ve her fedakârlığa değecektir.
Çocuklar ip nedir biliyor, iğneyi de… Verelim ellerine malzemeleri ve bakalım hayallerini katarak neler kazandıracaklar kendilerine ve hayata… Bakalım güzel zihinlerinden ürettikleri ile neleri başaracağız birlikte… Öğretmen tasarımı ve rehberliği ile birleşen tertemiz çocuk hayalleri nelere vesile olacak görelim…
Hepimizin yeni giysilerinin hayırlı olması dileği ile…
Işık tutan, umut veren bir yazı. Tüm öğretmenlerin bu düşüncelerde olması dileğiyle…
Tam olarak bu düşünceler ve hislerle başlamıştım yazıma gerçekten. Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim, geri bildiriminiz çok kıymetli benim için.
Çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Dileğinize kalpten katılıyorum.
Yazının hayati önemini şu iki noktada ele alabiliriz. Birincisi sevgili hocamınız söylediği bu dijitalleşme içinde bulunduğumuz dünyanın öncü üniversitelerinden biri olan MIT(Massachusetts Institute of Technology) open course ware platformu ile bütün dünyaya kendi içeriklerini sunuyor yani hocamızın dediği gibi eğitim için materyal hazırlıyor bilgiyi işliyor ve bizler gibi meraklı insanların orada eğitim alma şansı olmasa bile o bilgiye ulaşımını sağlıyor. İkinci nokta ise üç aşşağı beş yukarı bir standardı tutturmuş ülkelerde sistem içerisin de sınav v.b. kriterler de başarılı olamamış çocukların tekrar hayata kazandırılmasında bu bilgilere öğrenebileceği seviyeler de ulaşması o çocuğun başarabileceğine olan inancını ve güvenini sağlıyor. Bütün bu zincir tamamlandığında da çocuk iğneyi ve ipliği gayet iyi bildiği bu objelerle neler yaratabilecekleri hakkında fikir sahibi oluyor. Tebrikler yazı mükemmel noktalara el atmış benim başıma da geldi de oradan biliyorum 🙂
super yazi olmus devamini.bekliyorum…
Çok teşekkür ederim, devamı yolda.