single-image

KALEM

‘’Sözler hakikat değildir, ağızdan çıkan seslerdir. Hakikati öğrenmek için söze değil, yaşamaya ihtiyaç vardır.’’ Şems-i Tebrizi

Ne zamandır elime alacak gücüm yoktu kalemi… Yürüdüğüm yollarda en vefalı dosttu oysa kalemim bana… Biraz gücendi, biraz nazlandı ama anladı da beni…

Kalemin yazdıkları vardır; kâğıt görür, göz görür ve gönül hisseder. Kalemin yazamadıkları vardır;  kâğıt boştur, göz göremez ama gönül hisseder. Hakikat gönüldedir çünkü, yüreğin hissettiği de sözden, yazıdan ve kalemden üstündür her daim.

***

Harfleri kargacık burgacık yazabildiğimde çok heveslenir, muhteşem bir sanat eseriymiş gibi bakar dururdum irili ufaklı yazılarıma. Kalemimin yetmediği yerde, minik resimler kondururdum eserimin (!) altına. O küçük kalbimle, yüreğimin hissettiğini ifade etmeye gücümün yetmediğini anlatmaya dair resimlerdi bunlar.

Bu nedenle öğretmenlik hayatımda çocukların ne yazdıklarından ziyade ne demek istedikleri beni daha çok ilgilendirmiştir her zaman… Ellerin yazıp çizdiğini gönül elbet hissetmiştir ama sona iliştirilen bir çiçek, bir kalp, çöp adam veya bir bulut, bize çok daha fazlasını anlatır mutlaka…

Bir İngilizce öğretmeni olarak elime İngilizce bir not iliştirildiğinde, sevginin dili olmadığını düşünürüm hep. Hele ki henüz İngilizcenin okunduğu gibi yazılmadığını keşfetmemiş çocuk masumiyeti ile yazılan “tiçır, ay lav yu” cümlesi kalbe öyle hızlı ulaşır ki; dünyanın tüm dilbilimcileri, tüm akademisyenleri ve eğitimcileri güçlerini birleştirerek, yakalayıp düzeltmeye çalışsa elleri bomboş dönerler geri… Bu tutulabilecek bir şey değildir çünkü ve kalemin yazdığından fazlasıdır. Dünyadaki yazılan, çizilen tüm kurallardan ve formüllerden üstündür alabildiğine. Kalbe ulaşmıştır, gerçektir, gönülden damlar, kalemden dökülür, kâğıtta can bulur ve belki kâğıttan silinir ama kalbe kazınır. Şu hayatta şahit olduğum en gerçek, en güzel ve en paha biçilmez transferdir üstelik!

Bazen kalbiniz taşar, kabına sığmaz içinde barındırdığınız duygu. Nasıl dile dökülür, nasıl kalemden düşer bilemezsiniz. Binlerce, milyonlarca sözcük ve cümle bir anda hücum eder zihninize ancak o an sizi anlatacak kelimeler sanki hiç keşfedilmemiştir. Bu nedenle çok zordur insanın çok sevdikleri için bir şeyler yazmak durumunda olması. Bunu en çok özel günlerde anlarız, özel zamanlarda anlarız ve o ifade güçlüğü aslında denizin mavisinin en çok koyulaştığı yerdeki sular gibi derindir. Bu tip durumların rengi bu yüzden hep laciverttir bende. Oysa sizden bir rapor istendiğinde yazma yeteneğiniz doğrultusunda uzun veya kısa, kurallı ya da kuralsız cümleler ile ifade edersiniz kendinizi. Veya kalbinize biraz daha uzak mesafedeki insanlara bir şeyler yazmak, hatta söylemek daha yüzeysel ve daha kolaydır. O anki duruma göre ne söylemek istiyorsanız söylersiniz ve bu çok vaktinizi almaz. Ancak o çok sevilen için oynatacaksanız kaleminizi, size hiçbir şey yetmez. Ya yazıp yazıp beğenmeyip silme döngüsüne girerek hiçbir şeyden tatmin olmayınca, o an için gaz döküp yaksam mı kendimi diye düşünürsünüz, ya da dijital dünyanın nimetlerinden faydalanarak onlarca kalp, gözlerden kalp fırlayan surat, utanmalı gülüş, dudağından kalp çıkan öpücük emojisi gönderirsiniz ama yine de tam memnuniyet sağlanamamıştır kendi adınıza. Bir şeyler hep eksiktir, ya da gönüldeki çok daha fazlasıdır.

Bazen de kalemin, kâğıdın arkasına sığınmak insana bir çeşit rahatlık verir. Konuşurken ekstra çaba ve hatta yüz yüze bir ortamsa mimik sarf etmeniz gerekir. Sizin konuşmalarınıza karşılık, karşı taraftan gelen kontra ataklara cevap vermeniz, geri bildirimleri göğsünüzde yumuşatarak sindirmeniz ve kişiyi aktif bir şekilde dinlediğinize dair işaretler vermenizin gerekliliği, hatta mümkünse nokta atışı bir gol beklentisi ve daha bir dünya iletişim türü performansı falan…

Yazarken, yazma türü anlık mesajlaşma bile olsa en azından o yazdığınız an içerisinde özgürsünüzdür. İtiraf edin bazen bu özgürlük müthiş hissettirir. Mimik kontrolü yapmak, ses tonunu ayarlamak, hafif gülümseyerek veya bazı durumlarda kafa sallayarak hak veriyor gibi görünmek zorunda değilsinizdir. Hele şimdilerde, al telefonu, yaz istediğin cevabı, yolla mesajı sonra geç instagramda kim ne yapmış, kim ne etmiş bakın dur (Gerçi duramıyorsun mavi tik varsa, mavi tik olmuş mu diye kontrol etme ihtiyacı oluşuyor tabi muhatabın kim olduğuna da bağlı olarak). Koşullarsa bazen çetin. Hatta bazen sana o mesajı yazdıran motivasyonun -mesajın görülmeme süresi uzadıkça- zamanla azalması sebebi ile az evvel gözüne mükemmel derecede amaca yönelik görünen mesaj, anlamını birdenbire öyle bir yitirir ki ‘’Madem görülmemiş sileyim gitsin aman’’ diyerek mesajı silmiş bulursun kendini… Tabi yazdığın kişinin mavi tiki kapatmayı tercih etmeyen birisi olması gerek şu noktada. Aksi halde belki kişi mesajı okuyor ama yanıt vermiyor. Mavi tik de yok. Düşünsene bir şey yazıyorsun, okunmadı diye siliyorsun halbuki okunmuş. Yazdığın kişi baştan beri senin kendi çapında verdiğin müthiş mücadelenin ve gel-gitlerinin farkında. Hatta orada mesaj silindi ibaresi çıkınca bir de olayın hemen akabinde ne yazıp neden sildiğini açıklamak var, o da bir iş. Yazı biraz anlık mesajlaşma kullanım kılavuzuna evrilir gibi oldu ama bu aşamada mavi tikin kapatılmış olacağını düşünerek mantıklı olmakta fayda var derim. Yoksa sil. İçine sinmiyorsa sil tabi. Benden sil? Herkesten sil? Kalbinden sil? Herkesi sil? (Son iki soruyu şu an ben uydurdum ama o özellik de gelir yakında, kısmet.)

***

Öğlen salata, biraz brokoli ve iki tane mandalina yedim. Canım yazdıklarımdan daha fazlasını yemek istedi ama siz kalemimin yazdığı kadarını biliyorsunuz.

Siz sağ olun dedim, hüzünlendim, düşündüm, teselli ettim, yaş sildim, gülümsedim, hayat devam ediyor dedim ve dünyalık işlere daldım yeniden. Zihnim, bedenim ve yüreğim çok daha fazlasını hissetti ama siz şu an kalemimin yazdığı kadar yaşadım sanıyorsunuz.

Sağlık ve huzurla kalın!

1 Comment
  1. Nilufer 3 yıl ago
    Reply

    Ozaman pörfek rukiye hanım ay lov yu

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Diğer Yazılar

Zetyazilim Zetyazılım Tarafından Hazırlanmıştır.