Öğrencilerin, akademik kariyer yapmak isteyen ya da yurt dışında bulunması gereken bireylerin, kimisi için mecburi kimisi için keyfi öğrenme alanı İngilizce ya da farklı bir yabancı -hocamızın deyimi ile ‘‘yeni’’- dil edinimi hakkındaki merak ettiklerimizi, uzun yıllardır İngilizce öğretmenliği, zümre ve bölüm başkanlığı, koordinatörlük ama her şeyden önce işini severek yapan bir lider Rukiye Şahin’e sorduk.
- İngilizce öğrenmeye kaç yaşında ve nasıl başlanmalıdır?
Öncelikle dil öğrenmek isteyen veya bu noktada deneyim edinmek isteyen her insan için her yaş doğru bir yaştır. İkinci bir dili öğrenmek ve edinmek istemek için her çağda yeterli unsurlar vardır. Ancak; dil edinim yolculuğuna erken yaşta başlanması ve ilerlenmesi, bu süreçte kuşkusuz avantajlıdır. Belirli şartlara bağlı olarak dil edinimine okul öncesi çağda başlayan çocuklar, dili hiç koşullanmadan, şartsız ve kaygısız bir şekilde edinmeye başlayacakları, geçmiş öğrenmeleri veya deneyimleri olmaması sebebi ile daha büyük yaş grubu veya yetişkinlere kıyasla ön yargısız olacakları göz önünde bulundurulursa, bu yaşlar dil öğrenimine başlamak için doğru yaşlardır. Dil edinimi, okul eğitimi ve okulda uygulanan okul öncesi dil edinim müfredatları ile başlayabileceği gibi, çocuk henüz okul öncesi için bir okula devam etmiyorsa bile ikinci dile katkı sağlayan oyunlar, yaş grubuna uygun ikinci dil yayınları, aynı zamanda sesli bir şekilde dinlenen ve dinlenilen ile alakalı ilgi çekici görsel içeren hikayeler, çizgi filmler ve şarkılar ile ikinci dile mümkün olduğunca maruz bırakılarak dil edinim yolculuğuna keyifli ve sağlıklı bir başlangıç yapabilir.
- Okul öncesinde çocuklara okuma yazma bilmeden İngilizce öğretiliyor. Bu doğru ve verimli bir yöntem midir?
Dil edinim sürecinde keskin olarak tanımlayabileceğimiz doğru veya yanlışlardan ziyade, çocuğun gelişimsel özelliklerini destekleyen, ikinci dil algısının keyifli ve sağlıklı olmasını sağlayan ve dile maruz kalmasını eğlenceli hale getiren birçok sistem, metot ve yaklaşım mevcuttur. Çocukları okul öncesi çağda yeni dilin sesleri veya harfleri ile tanıştırmak, sesletim metodolojileri ve okuma yazma hazırlıklarına başlamak, şayet bu saydıklarımız çerçevesinde yapılıyorsa çocuğa mutlaka katkı sağlar ve faydalı olur. Ancak bunu yaparken mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir unsur vardır ki, bu da öncelikle çocuğun kendi ana dilinde yetkinleşmesini sağlamak ve ikinci dil çalışmalarını da buna dikkat ederek planlamaktır. Çünkü günümüzde kabul gören uluslararası eğitim programlarındaki başlıca hedef ve prensip, öncelikle çocuğun kendi ana diline hakim ve bu noktada yetkin olmasını sağlamaktır. Çocuk okul öncesi çağda, bir yandan kendi ana dilinde yetkinleşirken, diğer taraftan da ikinci dilde de doğru bir şekilde yönlendirilerek ve mutlaka çocuğun görsel ve işitsel algısı beslenerek desteklenen okuma yazma hazırlık çalışmalarının yapılması mümkündür. Burada anahtar kelimemiz ‘’nicelikten’’ ziyade ‘’nitelik’’ olmalıdır. Bu noktada günümüzde birçok kurum hem ana dili hem de ikinci dili bir arada öğretmeyi hedefleyen ‘’birlikte öğrenme’’ müfredatlarını yapılandırmakta ve uygulamaktadır.
- İngilizce öğrenmek için mutlaka yabancı kaynaklar mı seçilmelidir?
Doğru kaynak ve doğru kaynak seçimi dil edinim becerilerinin geliştirilmesinde yadsınamayacak bir paya sahiptir. Yabancı kaynak seçimi bir şart olmaktan ziyade, bu kaynakların ana dili İngilizce olan, güçlü akademik kadrolar ve yazarlar hatta uluslararası çapta dil edinimi ve öğretiminde isim yapmış üniversite akademisyenleri tarafından hazırlanıyor olması, hem ülkemizde hem de dünyanın her yerinde İngilizceyi ikinci dil olarak edinmek isteyen veya öğrenen kişi ve kurumların güven sebebidir. Uzun araştırmalar ve çalışmalar sonucu, dil eğitimine yıllarını vermiş akademisyenler tarafından hazırlanan ve sürekli olarak güncellenen yeni yaklaşımlar, faydası ve katkısı kanıtlanmış ve onaylanmış olan bu yayınlar mutlaka kurumlar için öncelikli tercih sebebi olmaktadır.
- Native (Yabancı uyruklu) öğretmenlerin çocuklarımıza İngilizce öğretiminde katkıları nelerdir?
Yabancı öğretmenlerimizin dil edinim sürecinde katkısı tartışılmaz derecede önemlidir. Burada birçok unsur devreye girmektedir ancak genel olarak belirtmek gerekirse, ana dili İngilizce olan veya İngilizceye ana dil yetkinliğinde sahip olarak nitelendirdiğimiz yabancı öğretmenlerimiz doğru kaynak ve program dahilinde öğrencilerin dil edinim deneyimlerine ciddi bir katkı sağlar. Öncelikli katkı olarak, doğal iletişim diline hakim olmak, birinci kaynaktan duydukları ile dile maruz kalmak ve telaffuz becerilerinin ciddi oranda gelişmesini sayabileceğimiz gibi, bunun yanı sıra karşılarındaki kişinin kendi ana dillerini bilmediğini ve karşılarındaki kişi ile anlaşmanın, iletişim kurmanın tek yolunun İngilizce konuşmak olduğunun farkında olan çocuk, dili sadece amaç olarak değil bir araç olarak ve ‘’ihtiyaçtan doğan bir motivasyon’’ ile kullanacağı için hem dil edinim süreci hızlanacak hem de öğrenmekte olduğu dili kullanarak yabancı biri ile anlaşabildiğini göreceği için doğal olarak özgüveni de beslenecektir. Aynı zamanda farklı eğitim ortamları içinde veya okulun farklı mekanlarında yabancı öğretmeni ile iletişim fırsatı yakalayan çocuk, dilin sadece ders olmaktan bağımsız, yaşayan bir öge olduğu bilincine varacak, sınıf dışında da devam eden süreci doğal iletişim yolları ile sağlayarak, keyifli deneyimler yaşayacaktır.
- İngilizceyi kaç yaşına kadar öğrenmek gerekir? Dil ediniminde yaş sınırlaması var mıdır?
Bu şekilde bir sınırlama mevcut değildir. Sadece dil edinim sürecinde yaşa bağlı olarak avantaj görebileceğimiz veya bazen yaşa ve kişinin koşullarına bağlı olarak dezavantaj olması muhtemel durumlar vardır. Örneğin küçük yaş grubu henüz deneyimleri ve öğrenim geçmişleri olmadığı için oldukça temiz ve ön yargı barındırmayan bir hafızaya sahiptir. Bir kelimeyi veya kalıbı söylerken, telaffuz hatası yapıp yapmadıklarını veya eksik bıraktıkları bir yer olup olmadığı kaygısını hiç düşünmeden dili üretmeye çabalarlar. Bu durum doğru teknikler veya içerikler ile de desteklenince yolculuğa erken çıkmış olmanın doğal avantajını yaşarlar. Yetişkinlerde durum biraz daha farklı bir şekilde çıkar karşımıza. Yetişkin bir kişi geçmiş öğrenmeleri, dili üretmeye çalışırken yanlış yapma endişesi veya ön yargısı olabileceğinden çocuklar kadar doğal hareket edemeyebilir. Dil öğrenme yaşı ile alakalı bahsettiğim örnek kişiden kişiye göre farklılık gösterse de, değişmeyen şey ‘’yaşam boyu öğrenmenin’’ her yaşta geçerliliğini koruduğunu gözetmek, her şeyden önce yeni bir dil öğrenmenin veya yeni bir deneyim edinmenin hem profesyonel hem de kişisel yaşamda ufuk açan, keşif fırsatı sağlayan ve motivasyonu besleyen bir durum olduğunun farkında olmaktır. En başta öğrenme isteği ve hevesi olduğu sürece, doğru ve kişiye özel yönlendirmelerle her yaştan insan ikinci bir dili öğrenebilir ve kendini bu noktada geliştirebilir.
- İngilizce öğrenmek için yurt dışına gitmek şart mıdır?
İngilizce öğrenmek için yurt dışına gitmek şart değildir. Ancak, kişinin imkanları dahilinde dil edinim süreci esnasında yurt dışına gitmek, dilin konuşulduğu ve doğal olarak kullanıldığı ortamda bulunmak, pratik yapmak, yeni şeyler öğrenmek, bilgi haznesini genişletmek ve en önemlisi çeşitli yollar ile öğrenmeye çalıştığı dilin ‘’yaşadığı’’ havayı teneffüs etmek, kuşkusuz çok önemli bir katkı sağlar. Doğal iletişim ve ‘’ihtiyaçtan’’ doğan ‘’doğal motivasyon’’ ile daha çok iletişim kurarak ve dile daha yoğun maruz kalarak kişinin dil gelişimi de bu yönde bir ivme kazanır. Dil edinim süreci esnasında kişi, yurt dışına giderek o dilin yaşadığı coğrafyada ve kültürde dili günlük iletişim aracı olarak kullanır ve birçok dilbilimcinin de ifade ettiği gibi dilin sadece bir amaç değil, bir iletişim kurma aracı olduğu bilincini ve farkındalığını bilakis deneyimleyerek kazanır.
- İngilizce öğrenen veya öğrenmek isteyen kişilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle hangi dili öğrenmek istiyorsak isteyelim, bu dile ‘’yabancı’’ değil de ‘’yeni’’ bir dil yaklaşımı ile bakmamız ve bunu içselleştirmemiz, deneyimimizi kolaylaştırıp çalışmalarımızı eğlenceli ve verimli hale getirebilir. Tıpkı çok keyif alacağımız ve kendi zevkimize göre seçtiğimiz bir filme, bir diziye, bir hobiye başlamak veya seyahate çıkmak gibi. Bu noktadaki süreci baştan bu şekilde yönetebilirsek, bundan sonra atacağımız her adım bizim için bir sonraki aşamaya cesaret verici bir tırmanış olabilir. Diğer bir nokta da yeni dili bir ders gibi veya bir amaç olarak değil de, yaşayan bir öge olarak görmeye çalışmaktır. Dil sadece kurallar, kalıplar, sorular, cevaplar veya cümle ögelerinden ibaret bir yapı değildir. Dil öğrenirken veya öğrenme aşamasında bahsettiklerimiz, yani kurallar, yani cümleler, yani kalıplar veya kelimeler anlamlı bütünlükler ve bağlamlar içerisinde sunulduğunu varsayarsak dilin sadece belli bir kısmıdır. Bunları edinirken, aynı zamanda dili kullanabileceğimiz ve geliştirebileceğimiz ortamlarda bulunmak, dil seviyemize ve mutlaka ama mutlaka ilgi alanlarımıza göre keyif alabileceğimiz İngilizce (veya herhangi bir ikinci dil) kitaplar seçerek düzenli okuma yapmak, ikinci dilde yayınlar, belgeseller, filmler izlemek ve şarkı dinlemek, yine kendi ilgi alanımıza göre seçeceğimiz yabancı bir yayına (dergi, gazete vb.) abone olmak ve düzenli takip etmek, sosyal medya araçlarını kullanırken hobilerimizi ve ilgi alanlarımızı düşünerek bu yönde ilham verici ve ana dili İngilizce olan insanları takip etmek ikinci bir dil edinmek isteyen kişilere çok önemli katkılar sağlayacaktır.
Sadece kurallar ve kelimelere hapsolmak yerine, dilin canlı ve yaşayan bir dokuya sahip olduğunu ve bu kuralların, kelimelerin pekişebilmesi için doğal ortamlara ve içeriklere ihtiyaç olduğunun bilinmesi ve tüm bu öğrenmelerin sonucunda dil öğrenmenin bir bütün olarak algılanması ve bunun da göstergesinin ‘’iletişim kurmak’’ olduğu bilincinin yerleşmesi gerekmektedir. Dil edinmek sadece kural ve kelime bilgisinden ibaret olmadığı gibi, tamamen birbirine bağlantılı becerilerle gelişen ve ilerleyen bir mekanizmadır.
Bu sebeple tüm yukarıda sıraladıklarımız kadar, dil edinim yolculuğunda kişilere destek verecek kişi, kurum veya kaynakların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi, araştırılması ve mutlaka bir seçim yapılırken daha önce tecrübe edinen kişilerin deneyimlerinden de faydalanılması mühimdir.
- İngilizce dilinde okuduğunu anlayan ama asla konuşamayan bir kesimin varlığı söz konusu. Neden İngilizce konuşamıyoruz?
Yukarıda da bahsettiğim gibi dil edinimi sonsuz keşiflerin ve deneyimlerin saklı olduğu ve sadece kurallarla, sadece kelimelerle veya sadece zamanları öğrenerek o mavi derinliklere ulaşmanızın çok da mümkün olmadığı bir okyanus gibidir. Dil tüm ögeleri ile bir bütündür; kelime ve gramer yapılarından, okuma, yazma, dinleme ve konuşma gibi temel beceriler, hatta öğrenilen dilin kültürü ve tarihine kadar uzanan bütüncül bir yaklaşım ile ele alınmalıdır.
Genellemelerden argümanlar doğduğunun bilincinde olarak yine de paylaşmak isterim ki; bu soruda bahsedilen sorun dili bütünsel yaklaşımdan uzak, yaparak, yaşayarak, deneyimleyerek, kullanarak ve eğlenerek edinme şansını maalesef ki bulamamış, sadece kurallara, kelimelere veya kalıplara hapsolmuş, daha doğrusu hapsedilmiş, dili iletişim kurmaya veya edindiğini beceriye dönüştürerek üretme fırsatı bulamamış fakat sıklıkla nokta nokta ile devam eden boşluklara fiilin ikinci halini mi yoksa üçüncü halini mi getiriyorduk acaba sorusuyla boğuşmak zorunda kalan bir neslin sorunudur. Anlayan ama anlamlandıramayan, anlayan ama konuşamayan, yüzlerce kelime hatta kural bilen ama birleştiremeyen, bazense konuşan ama anlaşılamayan deneyimler düşünüldüğünde, dil derste olan ve derste kalan, eksik parçalı bir yapbozu anımsatan bir resim olarak şekilleniyor maalesef zihnimizde. Kişiler ezber kuralların birçoğunu biliyor, kelime haznesinin olduğundan söz ediyor fakat konuşamıyorsa, bu genel anlamda kişilerden kaynaklı bir sorunun değil sistemsel bir sorunun göstergesidir. Her dilin belli kuralları, belli bir sistematiği ve dinamiği mevcuttur. İnsanların bu ögelere hâkim olmadan dil ediniminden bahsetmesi mümkün değildir. Ancak asıl olan, birincil hedef olarak kurallardan, birbirinden kopuk kelime ezberlerinden veya tekrar kalıplardan başlamak ve bunları amaç olarak adres etmek ve direkt olarak bunları sunmak değil, öncelikli olarak dile maruz kalmayı, maruz kaldıkça keyif almayı, keyif aldıkça iletişim kurmayı, iletişim kurdukça merak etmeyi, merak duydukça izlemeyi, dinlemeyi, konuşmayı, sormayı, anlatmayı, üretmeyi ve dili yaşamayı mümkün kılacak ortamlar oluşturmaktır. Bahsedilen kelime ve kurallar mı? Bunlar şayet bahsettiğimiz bu sağlıklı zincir kurulursa zaten doğal olarak edinilecek ve öğrenilecek unsurlardır. Giriş ve gelişme bölümleri sağlıklı ve bütünsel yaklaşım ile yapılandırılan sistemlerde, kurallar, kelimeler, kalıplar ve diğer tüm dil ögeleri doğal sonuçlar veya dil çıktısının parçaları olmalıdır, giriş cümleleri veya başlangıç noktaları değil.
Dile maruz kalan, dil öğrenmekten keyif alan, doğru içerik ve yönlendirmelerle öğrendiklerini beceriye dönüştürme fırsatı bulan, iletişim kuran, dili sınıftan ve dersten dışarıya çıkararak hayatının her alanına taşıyan bireyler hem anlayacak, hem eğlenecek, hem konuşacak, hem de mutlaka anlaşılacaklardır. Anlıyorum ama konuşamıyorum neslinin yerini, hem anlıyorum hem de konuşuyorum nesline bırakması dileklerimle…
Teşkkür ederim birçok merak ettiğim sorunun cevabı var yazılarının devamını bekliyorum rukiye hocamdan
Çok mutlu oldum faydalı olmasına. İnşallah devamı gelecek, takipte kalınız.
Dayanamayıp teşekkürle başlayacağım 😁🙏👏hep merak edip net cevaplarını bulamadığım sorularıma derman oldu bu röportaj ağzınıza kaleminize sağlık 👏🙏👌
Faydalanmanıza çok sevindim. Devamı için, takipte kalmanızı diler, çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için.