single-image

DÜNDEN SONRA YARINDAN ÖNCE

Tam olarak bugün, tam olarak her gün aslında önemli bir gündür ve önemli başlangıçlara gebe olabilir. Yalnız bu konuda hiç yanlış anlaşılmak istemem. Zira bahsettiğim bugün; son zamanlarda bazı kişisel gelişim sloganlarındaki anlamı ile karşımıza çıkan “bugün” değil. Yani “geçmişinden arın, geleceği düşünme, bugünü yaşa, anı yaşa” insanı olmadığımı çok net bir şekilde söyleyebilirim. Çünkü bu tip söylemlerin, insanları sanki bir şekilde anılarından, yaptıkları yanlışlardan, aldıkları derslerden ve geleceğe umuttan bir şekilde kopardığını, git gide köksüzleştirdiğini, bağsızlaştırdığını, yabancılaştırdığını hatta yalnızlaştırdığını düşünüyorum. Ne yaşadıysak başımızın üstünedir, ne yaptıysak o bizimdir ve bizizdir. Ne umudumuz varsa, ne düşüncemiz varsa geleceğe dair, o bizi ayakta tutar ve yaşadığımızı hissettirir. Benim bahsetmeye çalıştığım “bugün”, dününden ve yarınından kopmuş “bugün” değil, aslında yeni gün, yeni başlangıç ve yeni umutlar demektir, en azından benim için… Elbette yaşadığımız anın keyfini doya doya çıkaracağız ama nasıl köprüden geçerken Avrupa’dan Asya’ya geçtiğimizi biliyoruz ama köprünün ortasında deniz manzarasına bakıp engine dalıyoruz o an, işte o an bugün… Ama Asya Avrupa bağlantısı yaparken de nereden geldiğimizin ve nereye gidiyor olduğumuzun bilincindeyiz, bu da geçmiş ve gelecek metaforu tam olarak zihnimde.

Neyse, bu başka bir yazının konusu da olabilir aslında. 

En iyisi şimdilik ben bugünde kalıp, bugünün yazısında ilerleyeyim ufaktan. Köprünün ortasındayız.

Bir süre önce, yani epey bir süre önce, öncelikli olarak yüksek tansiyon kartımdaki dehşet veren iniş çıkışların iyiye işaret olmadığını düşünerek ve yaşam boyu sağlıklı beslenme alışkanlığına sağlam bir temel oluşturmak için ilk etapta kilo vermem gerektiğine nihayet ikna oldum bir şekilde. Aslında bunun hep bilincindeydim ama işi “kafada bitiremediğim” için bir türlü düzen tutturamıyor, gece olunca hiç durmadan çikolata kaşıklamak ve kavanozun dibini bulmak istiyordum. Bunu o kadar gizli ve sessiz yapıyordum ki,sanki böyle yapınca vücudum bu yediğimi görmez,  sessizce yatağıma süzülürüm ve hiçbir şey olmaz gibi inandırmıştım kendimi. Bilemedim.

Sosyal medya ile evrilen güzellik anlayışının ve insanlara diretilen “kusursuz beden” algısının maalesef bazılarımızın hayatının orta yerine yayıla yayıla oturmasından mütevellit bunu söylemeye korkar oldum ama tabi bir yandan da istikrarlı ve gayet kararlı bir şekilde büyüyen pantalon bedenimi (diyelim biz ona kibarca), yatağa yatıp, göbeğimi içeri çekerek ve kolay kolay emsali görülmemiş türlü akrobatik hareketler ile kapatabildiğim fermuarlarımı, şayet o gün fermuarı kapatabilecek kadar şanslıysam, kan ter içinde ayağa kalktığımda savaştan çıkmış gibi dağılan saçımı başımı, boyum ve kilom arasında oluşan uzun mesafeyi ve “uzun mesafe ilişkilerinde” yaşanan benzeri sorunları da dikkate almadım desem yalan olur.

Öncelikle sağlıklı bir beslenme programı, bol su, yürüyüş, hareketli yaşam, aslında yetişkin bir insanın gayet güzel doyabileceği mantıklı porsiyonlar ile çıktım bu yola. Ardından abur cubur dolabında, içinden bir tane alınca ıslak mendil cömertliğinde mutlaka üçerli beşerli ve bildiği gibi gelen cipsle dolu paketleri, itina ile çiğ badem, ceviz ve kuru meyveler ile değiştirdim. Dolabın üstündeki kek, pasta ve bilimum şerbetli tatlı tariflerini ve sinsice vücudumun farklı yerlerine yayılarak kendi dili ve bayrağını ilan etmesine çok az kalan tümseklerimin sebebi meşhur çikolata kavanozu ile de ayırdım yollarımı. (Gözüme bir şey kaçmadı, bildiğin ağlıyorum burada, olaya bu şekilde bakarsak, duygum daha iyi geçebilir size.)

Bir müddet sonra, kilo vermeye başlamıştım. Tartıya çıktığımda giden gram bile olsa mutlu oluyor, şekerpare ve şöbiyetleri ise artık sadece gece yatmadan önce instagramdan stalkluyordum. Favorim, kâh çatalla üstüne bastırınca çıtırtı sesiyle arasından kaymak fırlayan ve fıstıktan görünmeyen künefe, kâh ise üstü hafif yanık ve iri cevizli ev baklavası olurdu. Artık neyin eksikliğini çekiyorsam arzuya göre.

Yürüyüşlerimi de düzenli bir şekilde yapıyordum. Fakat, bu değişimle beraber bu kadar sağlıklı beslenmeme rağmen, bir yerde bir eksik hissediyordum. 

Açtım meşhur video kanalını, evde hareket etmeyi mümkün kılan videoları incelemeye başladım bir bir. Şahane emekler veren bir sürü insan vardı ama onlar bu hareketlere alışkındı, bense videonun motive edici başlığına kapılıyor ama videoyu açar açmaz beş dakikayı doldurduktan hemen sonra, yerde can çekişiyor gibi zar zor bir o yana bir bu yana sürünüyor, koltuğa kendimi dar atıp, oturup videonun devamını koltukta izlemeyi tercih ediyor, sözüm ona vicdan rahatlatıyordum. Vicdanım rahatlamıyor, vücudum inatçı yağ öbeklerine “Almanya’dan oğlum geliyor, evi bir aya boşaltmanız lazım, biz de zor durumdayız vallahi” diyemiyordu bir türlü.

Üstelik izlediğim videolardaki  birçok insan bilmediğim spor terimleri kullanıyor, birden tempoyu yükseltiyor, ısınma ve soğuma aşamalarını es geçiyor, motive eden bir konuşma yerine, bangır bangır müzikleri dinletiyor ve ısrarla kendi kaslı vücutları ile gösterdikleri performansı benden de talep ediyordu. Olacak şey değildi bu, yapamayacaktım, yok!

Bir gün yine oturduğum yerden spor videoları izlerken, Leslie fıstığı ile tanıştım. Leslie evde yürümeyi, fitness ve cardio yapmayı destekliyor ve bunu yaparken insana yanındaymış hissi veriyordu. Bunu insanları sürekli motive ederek yapıyor, yargılamıyor, kilodan, zayıflama vaadlerinden dem vurmadığı gibi, bunu önce sağlığımız, nefesimiz, kalbimiz ve kendimize iyilik olsun diye yaptığımızı tekrar ediyordu bir yandan hareketleri yaparken. Sevmiştim bu kadını, motive olmuştum ve Leslie ile yürüdüğüm zamanlarda kendimi çok mutlu hissetmeye başlamıştım. Tam çok yorulmuş ve artık vazgeçmek üzereyken o sevgi dolu sesi ile vazgeçmemem gerektiğini söylüyor, elim durdur butonundan geri dönüş manevrası yapıyordu. Dikkatimi çeken, beni çeken en önemli nokta, Leslie’nin bitmeyen motivasyonu, sürekli yapacağımız bir sonraki hareketi söylemesi ve bunu yaparken amacımızın neler olduğunu, sonucunda nereye varacağımızı net bir şekilde anlatmasıydı. En güzeli de belli bir sürenin sonunda, benim hem aynada hem tartıda olumlu gelişmeleri görmem, gördükçe de doğal bir motivasyon ve şevkle sağlıklı beslenmeme devam etmem, bu hareketleri her gün onunla beraber yapmak için istek duymamdı. Herkes ne kadar değiştiğimden söz ediyor, uzun bir aradan sonra beni görenler sağlıklı ve formda göründüğümü söylüyor ve artık instagram arama geçmişimde, şöbiyet ve şekerpare yerine sağlıklı atıştırmalık hashtagleri göze çarpıyordu. Mutfağın önünden geçince bile kilo aldığımı düşünen ben, artık aksine Leslie ile birlikte sağa sola hareket edip, terlerken kendimi süper şahane ve fit hissediyordum.

Leslie yapamadıklarımızla ya da beceremediklerimizle değil, yapabildiğimiz ve yapabileceklerimiz ile ilgileniyor, işte bu yüzden bana her seferinde harika hissettiriyordu.

***

Bir sınıf düşünelim hep birlikte, öğretmen sınıfa giriyor, önce çocuklarını yumuşak ve sevgi dolu bir ses tonu ile selamlıyor. Çocuklar tam hangi sayfa diye sorarken, cebinden bir minik top çıkarıyor, kitabınızı açmayın, şimdi bu topla birazcık oynayalım derse geçmeden diyor. Topu her attığı öğrenciye geçmiş günlerde yapılan konu ile ilgili kısa, eğlenceli ve minik hatırlatma içeren sorular soruyor, cevap aldıktan hatta alamadıktan sonra bile birazcık ip ucu verip, topu arkadaşına atmasını söylüyor. Çocuklar oynadığını düşünüyor, oynuyorlar da zaten. Öğretmen de hem oynuyor hem de bir yandan çaktırmadan sınıftan geri bildirim toparlıyor, bu önemli çünkü bir sonraki konu için…

Sonrasında daha çok sürpriz oyunların ve soruların olduğunu söyleyerek öğrencilerine kendisini takip etmeleri için bir sebep veriyor ve devamlı motive ederek, yargılamayarak, onlara “güvendesiniz” duygusunu hissettiriyor.

Öğretmen yalnız değil, çocuklar yalnız değil, sınıf sadece duvarlardan ibaret değil. Herkes ve her şey birlikte ve ahenk içinde. Herkes aynı takımda oynuyor ve yapboz tamamlanmış, çerçevelenip duvara asılmaya hazır tam da bu hali ile.

Ders biterken sadece ödev verilip, teneffüse çıkın denmiyor. Öğretmenin son beş dakika için hep çok eğlenceli bir fikri var heybesinde. Çocuklar heybeyi biliyor, akıllarında zilin bir an önce çalması değil, heybenin içinde bugün ne olduğu var. Heybeden renkli kağıtlar çıkıyor bazen, bazen bir kukla, bazen bir masal veya bir oyun. Zil çaldı, teneffüs güzel ama heybe de çok güzel. Koridorda koşmak güzel, ah ama öğretmenle oynamak da çok zevkli!

Öğretmenin vurgusu çocukların bilemediklerinde değil, bilebildikleri ve bilebileceklerinde hep ve bu çocuklara harika hissettiriyor. Sınav olurken bir tanesi telaşlı bir ses ile  “ Öğretmenim kaç dakikamız kaldı?” diye sorduğunda, öğretmen yumuşacık sesi ile “ On dakikanız daha VAR çocuklarım” diyor, “ On dakikanız KALDI” demiyor ve bu çocuklara müthiş güvende hissettiriyor.

Hepsi çocuk onların, öğrenmeleri gerekiyor ama neden ve hangi amaca hizmet ederek öğrenmeleri gerektiğini belki bilmiyorlar. Belki ileride bunların ne işe yarayacağını, ailelerin ve okulun onlardan beklentilerini şu an tam idrak edemiyorlar. Duygularına, hayallerine dokunulup da bir hissetseler, bir yaşayabilseler; dinleyecekler de, anlayacaklar da, öğrenecekler de, eğlenecekler de. Ah bir sebepleri olsa, ah biz sebepleri olsak, ah hep sebebimiz olsalar çocuklar…

*** 

Zil çaldı. Sürem doldu. Durun ama heybeyi açmadan nereye gidiyorsunuz hemen? Köprüyü geçtik henüz.

Sağım, solum, önüm arkam sobe! Saklanmayan ebe! Leslie dersem çıkın, heybeli öğretmen dersem yine çıkın! Karınlar içeri, gövdemiz hep dik! Pastanın tabanına biraz geçmişteki hatalarımızdan çıkardığımız dersleri yerleştirelim ki temeli sağlam olsun, orta katı bugünün taze kreması ile kaplayalım ve en üste biraz da geleceğe dair umut serptik mi oh mis!

Paketli gıdaları ve ambalajlı sözleri boşverelim. Yüreklendirelim, destekleyelim ve çok inanalım, lütfen kalpten inanalım. Düne, bugüne ve yarına inanalım…

Dönüş yolculuğuna hazır mıyız? Çünkü yine geldiğimiz yollara dönüp düşüneceğiz, yine denize bakacağız ve gelecekten bugüne sonra geçmişe bağlanıp, düşüneceğiz ve bu geçişlerde dimdik varlığımızı sürdüreceğiz. Çünkü bu sadece bir an değil, bu bir döngü. Doğal bir döngü. Hiçbir şey için geç kalmadık, dengede ve döngüde ilerliyoruz, hepsi bu.

Sağlık ve mutlulukla kalın.

5 Yorumlar
  1. Eda Kara 3 yıl ago
    Reply

    Bayıldım içim açıldı umut doldum 😘

    • Rukiye Şahin 3 yıl ago
      Reply

      Çok teşekkür ederim, çok mutlu oluyorum.

  2. Yasko 3 yıl ago
    Reply

    Süper olmuş yorumu ellerine sağlık

  3. Sinem sahin 3 yıl ago
    Reply

    Çok güzel bir yazı olmuş , oğlum için bende heybeme birşeyler saklamaliyim bizde belki sürekli ödevini yap ders bitmeden olmaz gibi sozlerle yanlış yöntem uyguluyoruz.bu arada ben de bir hafta önce Leslie ile tanıştım , gülüşleri bile farklı bir enerji veriyor.Eline emeğine sağlık Yigenin Sinem❤️

    • Rukiye Şahin 3 yıl ago
      Reply

      Nasıl mutlu oldum bu güzel yorumuna anlatamam. Yağızı da seni de çok seviyorum, öperim sevgi ile. Anne oğul çok güçlüsünüz siz, her şeyi başarırsınız.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Diğer Yazılar

Zetyazilim Zetyazılım Tarafından Hazırlanmıştır.