single-image

CESURCA İNGİLİZCE KONUŞ

1996 yılında Amerika’da California Üniversitesinde başarı ve yetenek bursu ile okumaya hak kazandım. Los Angeles’da beni karşılayan kişi ile ilk Amerikan İngilizcesi diyaloğum gerçekleşmişti. Kullandığı kelimeleri daha önce hiç duymamıştım. Orada bulunmanın heyecanı ile İngilizce aksan ve konuşulanı anlama konusunda tedirgin ve çekingendim.

Evinde kaldığım aile Danimarkalı ve Fransız idi. İlk sabah ev sahibi Arne bana yağı uzatırken ‘‘Do you want to have some butter?’’ yerine “Wanna barır” dedi. Sonra ‘’water’’ yerine ‘‘voorır’’ dedi. Şaşkındım. Benim öğrendiklerimin hiçbirini bu aile kullanmıyordu.

Arne’ye ilk gün basit sorularla bu Amerikan İngilizcesini anlama ve konuşmayı nasıl çözerim diye sordum. Arne şunu söyledi:

‘‘Fake it till you make it.” (or “Fake it until you make it.”)

Yani çevrendekileri taklit et. Onlar gibi yap.

Gerçekten de öyle. 1 ay sonra onlar gibi konuşmaya başlamıştım…

👉Her gün çok dinledim.

👉Her gün yüksek sesle kendi kendime konuştum ve mutlaka sesimi duydum.

👉Onlar gibi ses çıkardım.

👉Asla rezil olacağım, yapamayacağım, bana gülerler mi demedim.

2. gün parkta yürüyüşe çıktım. Biraz dinlenmek için Arjantin ve Meksikalı iki kişinin bulunduğu banka oturdum. Cesaretimi toplayıp sormaya başladım. Açıkçası burada kaç yıldır yaşıyorlardı, yaşları kaçtı ve ne kadar İngilizce konuştuklarını merak ediyordum.

Biri 27 yaşında Arjantinli Sofi, bebek bakıcılığı yapıyordu ve Los Angeles’a 2 sene önce gelmişti. Sorularıma rahatlıkla yanıt veriyordu, hiç zorlanmıyordu. Burada çalışmaya devam edip, para kazanıp, ailesine yardım edeceğini ve kendi ailesini kuracağını söyledi. ‘‘Kursa gittin mi?’’ diye sordum. ‘’Gitmedim. İnsanları sürekli izliyorum. Kendi dilimi konuşanlarla görüşmüyorum. Her gün mutlaka İngilizce konuşacak birini buluyorum. Film izliyorum.’’ dedi.

Diğeri ise Meksikalı Gabriela, temizlikle ilgileniyordu ve 5 yıldan fazladır Los Angeles’taydı. Çat pat İngilizce konuşuyordu. Kocası Meksika restoranında bir şefti. Epey para kazanıyorlar ve hep Meksikalılarla vakit geçiriyorlardı. Öğrenmek için hiçbir motivasyonu ve nedeni yoktu.

***

Sofi ile benim ortak yanımız şu idi: İkimizin de hedefi Cesurca İngilizce Konuşmaktı. Arne Danimarka’dan gelince aynı formülü uygulamıştı. İşin sırrı taklit etmekten geçiyordu.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Diğer Yazılar

Zetyazilim Zetyazılım Tarafından Hazırlanmıştır.